Günde 5 kere seni dileniyorum.
Belimi doğrultup tekrar sana bileniyorum.
Soruyu ben sorsamda cevabını bilemiyorum.
İşte bu yüzden yazıp ölüp tekrar diriliyorum.
Kalbinde yaşamak varken kim neyler ki dünyayı?
Bir kağıt bir kalemle sona eren bir rüyayız.
Bir kadın, bir kağıt ve bir kalemle yok ediyor bir dünyayı
Bir kadının var oluşu,oluşturuyor bir rüyayı
Gülümseyişini hatırladıkça yok oluyor diğer anılar.
Yıllar oldu gidişin ama dilimde halen kelimelerinin tadı var
Kelimelerin ahı var,kelimelerin adı var
Üstünü örtmek lazım bu kelimelerin canı var
Bir bilekliğe yüklenmiş çokça naralar
Bir maviliğe sözlenmiş çocukça manalar
Bir yüreğe közlenmiş duygular
Bir yüreğe özlenmiş uykular
Bu gece yine satırlara misafiriz ey ehlimiz ey sevgili bu gidişinin ayak sesleri ürpertiyor kalbimi
Dayanacak bir gücüm yok tek adıma bile bulamıyorum mecali
Kim ister olmak böyle umutların sahibi?
Aras Salt
İçimden geldiği için, kendime kadar yazıyorum. Keşke gayem olsaydı; "güzel yazıyor" desinler diye. Biraz agresif olabiliyorum gayesi kendisi olanlara. Benim gayem kendim değil kendimden. Falan filan işte hoş geldiğiniz gecemin aydınlığına.
31 Mayıs 2015 Pazar
30 Mayıs 2015 Cumartesi
Özgürlük
Özgürlük
Özgürlük; herhangi bir bireyin hiçbir kişi
kurum veya zümrenin etkisi altında kalmadan her türlü dış etkiden bağımsız
olarak insanın kendi iradesine dayanarak karar vermesi ve uygulamasıdır.
Modern
dünyamızda ekonomik,siyasal,teknolojik,kültürel,sportif ve sosyal olarak
gelişimlerini tamamlamış birinci dünya ülkelerinde insanların özgürlük olarak
tanımladığı mefhum: ekonomik olarak kimseye bağımlı olmadan ticari ilişkilerde
bulunmak yada bulunmamak, istediği kişiye oy vermek yada istediği kişiden oy
istemek, kendi düşüncelerini hiçbir baskı altında kalmadan açıkça ifade
edebilmek, birilerinin keyfi iradesi sonucu tutuklanmamak, yargılanmamak ve son
olarak da temsil, dilek ve talepler yoluyla yönetim üzerinde belli bir etkiye
sahip olmaktır.Yani kısacası siyasi, ekonomik, kültürel ve insanın bulunduğu
her alanda kendi hür iradesiyle karar vermesi ve uygulamasıdır.(1)
Bu bağlamda
John Locke a göre de bir özgürlük tanımı vardır.İnsanlar doğuştan itibaren tam olarak
eşitlik ve özgürlük içinde yaşarlar.Herhangi birinden izin istemeye gerek
görmeden, hiçbir kimsenin boyunduruğu altına girmeden istediklerini yaparak,
ellerindeki olanakları diledikleri kullanarak yaşama devam ederler.Bu mükemmel
özgürlük ortamında hiçbir kimsenin bir avantajı ve ayrıcalığı yoktur, herkes
eşittir.Yani hiç kimsenin bir diğeri üzerine hakkı, üstünlüğü, iktidarı yoktur
ve olamaz.Ancak bu şekilde yaşayan insanların doğal koşullar altındaki
yaşamları karşılıklı yardımlaşma ve sevgi ilkelerine dayanır.Ancak burada Locke
çok önemli bir noktaya değinir.Ne var ki insanların yaşadığı bu gerçek özgürlük
ve eşitlik dönemi insanların tamamen başıboş oldukları bir yaşam
değildir.İnsanlar başkalarından izin almadan kendi mallarını, mülklerini istedikleri
gibi kullanabilirler, hayatın her alanında
istediği şeyleri yapabilirler ama doğal yaşamın koyduğu sınırlar içinde
kalmak şartıyla.(2)
Özet olarak
tüm insanlar özgür oldukları için istedikleri şeyleri yapabilirler ama aynı
zamanda bütün insanlar eşittirler ve senin kullandığın özgürlüklerin aynısını
toplumun diğer bireylerinin de kullanması gerekir bu anlamda özgürlük ve
eşitlik kavramları tek başlarına düşünülemeyen, ayrılmaz birer parçadırlar.
Birinci dünya
ülkeleri için yaptığımız bu tanım genel olarak ikinci dünya ülkeleri içinde
geçerlidir.Ama bu durum üçüncü dünya ülkeleri için geçerli olmayabilir.Çünkü
insanlar ellerinde bulunan imkanlara göre daha güzelini ve daha fazlasını
isterler örneğin Afrika'da yaşayan bir insanın öncelikli olarak isteyeceği şey
karnının doyması ve yakınlarını açlık yüzünden kaybetmemesidir.Bu insana göre
özgürlüğün bir önemi yok çünkü temel ihtiyaçlarından biri olan beslenme
ihtiyacını bile karşılayamıyor.Afrikalı bir insanın özgürlüklerini
kullanabilmesi için ilk önce beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını
gidermesi lazımdır.
İnsanların
birinci dereceden önemli olan yaşama, hayatını devam ettirme özgürlüğünü
kullanabilmesi için anayasada bir kanun olması yetmez aynı zamanda devletinde,
insanların bu haklarını kullanabilmesi için gerekli iç ve dış güvenlik
önlemlerini alması gerekir.Anayasamızın temel hak ve hürriyetler bölümünün
yirminci maddesi ''özel hayatın gizliliği'' hakkıdır bu anayasamızda bulunan
bir haktır ve bireylerin bu haklarını kullanabilmesi için devletin basın yayın
organlarını denetim altında tutması gerekir ki insanların özel hayatlarına bu
organlar tecavüz etmesin.Yine anayasamızda bulunan ''din ve vicdan hürriyeti''
(madde 24) ile ''düşünce ve kanaat hürriyeti'' (madde 25) bireylerin kullanabilmesi
için devletin bunu garanti altına alması lazımdır, eğer bazı insanlar bu
haklarını kullanırken sorun yaşıyorsa devletin bu sorunları gidermesi
lazımdır.(3)
Yukarıda
görüldüğü gibi bireylerin gerçekten özgür olabilmesi için devletlerin temel hak
ve hürriyetleri anayasaya koymaları yetmez bununla beraber insanların bu
özgürlükleri kullanabilmeleri için devletin gerekli ekonomik, kültürel,
teknolojik, sportif ve sosyal şartları sağlaması lazımdır.
Thomas Hill
Green e göre ise; Özgürlük insanın mutlu olacağı bir şeyi yapması ve bundan
zevk alması hususunda olumlu bir güç yada yeterliliktir.Dolayısıyla insanın
gerçekten mutlu olabilmesi için bu özgürlüklerin yazılı olarak bulunması
yeterli değildir artı olarak insanın fiili olanaklardan, toplumun ürettiği mal
ve hizmetlerden pay almalı ve bireyin gücü ortak refaha katkıda bulunacak
ölçüde arttırılmalıdır.Green bu düşüncesini basit bir örnekle açıklar bize:
Bireyin gelişmesinde çok önemli bir yere sahip olan seyahat etme hakkı bir
özgürlüktür ve bu özgürlüğe gerçekten sahip olabilmesi için onun seyahat etmek
istemesi halinde engellenmemesi yetmeyip bilet alabilecek maddi imkanlara da
sahip olması gerekir.(4)
Makalemizin
bu kısmına kadar özgürlüğü tanımladık ve gerçek özgürlüğü formülize ettik.Şimdi
ise günümüz liberalizmini irdeleyelim ve daha sonra antik çağ özgürlük
anlayışına bakalım.
Liberalizmi
şu dört maddede inceleyebiliriz.
1- Kültürel liberalizm
2- Ekonomik liberalizm
3- Sosyal liberalizm
4- Muhafazakar liberalizm
Burada
liberalizmi maddelere ayırmamızın sebebi maddelerde geçen olgular üzerine
yoğunlaşmak içindir.
· Liberalizmin en çok önem verdiği olgulardan
biride kişinin bireysel hak ve özgürlüklere sahip olması gerektiğidir.Kültürel
liberalizm kişinin yaşadığı ülkede kendi dinini, dilini, örfünü, adetini
istediği gibi yaşayabilmesini savunur.Devlet kesinlikle bireylere bu konuda
baskı kuramaz, engelleyemez.Bir devletin bireylerin özgürlüğü cihetinden ne
kadar geliştiği, o ülkedeki her türlü etnik unsurların bir arada, beraber rahat
bir şekilde yaşamasından anlaşılır.Yani bir ülkede bireyler kendi kültürlerini
ne kadar rahat bir şekilde yaşıyorlarsa o kadar özgürdürler.(5)
· Ekonomik liberalizmin önemli bir vurgusu
ekonomik olarak özgürlüktür.Yalnız bu terim yanlış anlaşılmamalıdır.Burada
anlatılmak istenen ekonomik olarak bağımsızlık değildir.İnsanlar şöyle yada
böyle ekonomik olarak birbirlerine bağımlı olabilirler. Liberalizmde ekonomik
özgürlükten kasıt bireylerin istedikleri gibi ekonomik faaliyetlerde bulunmak
ve bu konuda sınırlandırılmamaktır.(6)Burada değinilmesi gereken bir noktada
mülkiyet kavramıdır.Mülkiyet kavramı: Bir ülkede yaşayan bireylerin
çalıştıkları, hak ettikleri ölçüde mülkiyet elde etmeleridir.Yani bir insan hak
ettiği nispette karşılığını alır.Nitekim bu konuda Adam Smith mülkiyet hakkının
sisteme daha fazla yarar sağlayan ve daha fazla hak edenin sahip olması
gerektiğini savunmuştur.(7)
· Bu liberal düşüncede ise öne çıkan sosyal
adalettir sosyal liberaller toplumda yardıma muhtaç kişilere dikkat çeker
onlara yardım edilmesinin önemli olduğunu savunur ve ülkenin refah düzeyinin
arttırılmasını amaçlarlar.Buradaki amaç sivil hakların fazlalaştırılması,
sosyal olarak bireyler arasındaki dengesizliği gidermek, küçük ekonomiyi büyük
ekonomiden korumak gibi şeylerdir.Basit bir örnek vermek
gerekirse:Mahallemizde, yakınımızda ekonomik olarak çok zor durumda olanlar
olabilir buradaki hedef bu insanları bu durumdan kurtarmak ve daha güzel bir
hayat imkanı sağlamak.Yani günümüz sosyal devlet anlayışı.
· Muhafazakar liberalizmde halkın geleneksel
ve kültürel yapısı öne çıkar.Burada en önemli şey düşünce özgürlüğünün yanında
din ve vicdan özgürlüğüdür.İnsanların rahat bir şekilde dinlerinin gerektirdiği
görevleri yerine getirebilmelerini isterler.
Birazda liberalizmin
ülke yönetimindeki yerinden bahsedelim.Liberal demokrasi ülke yönetiminde
''temsili demokrasi'' olarak vuku bulmuştur.Bu sistem günümüzde siyasi/coğrafi
olarak doğrudan demokrasinin imkansızlığından ortaya çıkmıştır.İnsanlar
demokrasiden gelen yönetme hakkını seçimlerle seçtikleri kişilere
devretmişlerdir.Halk düzenli olarak kendisini temsilen yönetim hakkını almak
isteyenlere karşı oy kullanır.Bunlar arasından birisini iktidar yapar.Burada
dikkat edilmesi gereken en önemli husus
ise ülkede yaşayan insanların devlet yönetimine katılımı belli aralıklarla
yapılan seçimlerle sınırlı kalmamalıdır bireyler gerekli gördüğü yerde
iktidardan referandum istemeli, toplanma ve örgütlenme hakkından dolayı bir
sivil toplum örgütüne katılmalı, medya açısından bir gazete, dergi veya
televizyon kurmalı ve buna benzer faaliyetlerle iktidar üzerinde belli bir
etkiye sahip olmalıdır.Burada önemli olan bir diğer husus ise devletin
sınırlanmasıdır yani devletin sahip olduğu hakların belirli bir sınırının
olmasıdır çünkü devletin asıl amacı bireylerin hak ve özgürlüklerini korumak ve
kollamaktır daha fazla hak tanındığı taktirde devleti yöneten kişiler bu amacın
dışına çıkabilir.
Antik çağda
yaşayan insanlara göre özgürlük anlayışı daha farklıdır.Bu insanlara göre özgürlük
tam egemenliğin tüm gereklerini topluca ama aracısız yerine getirmek anlamına
geliyordu yani burada anlatılmak istenen: Ülke yönetimiyle alakalı her şeye
topluca karar vermek, bireyin devlet yönetimiyle alakalı tüm faaliyetlerde
direk bulunmasıdır.Örnek verecek olursak diğer devletlerle savaş ve barış
kararları almak, yasaları onaylamak, kararları bildirmek, kanunları, ekonomik
hesapları, devletin yüksek mevkilerindeki görevlileri denetlemek,onları
yargının önüne çağırıp suçlamak, hapsetmek veya aklamak gibi fiiller.(8)
Bu özgürlük
anlayışının adı doğrudan demokrasidir.Doğrudan demokrasi günümüzde maalesef
uygulanması çok zor bir yöntemdir çünkü kararlara katılım direk olduğundan
dolayı bireylerin siyasete ayırdığı zaman, enerji ve emek çok fazladır.Antik
çağda ise bu sistem halkın katmanlardan meydana geldiği ve toplumdaki
bireylerin sayıca az olması hasebiyle mümkün oluyordu.Üst sınıftaki insanların
zamanı siyasete, devlet yönetimine giderken maddi ihtiyaçlarını köleler
karşılıyordu.(9)
Yukarıda
açıkladığımız gibi doğrudan demokrasi günümüzde uygulanması imkansızdır.Somut
bir örnekle açıklamak gerekirse Türkiye'de yetmiş beş milyon insan yaşıyor, bu
sistem uygulanmaya çalışılsaydı bu yetmiş beş milyon insan daha önce
açıkladığımız gibi kararlara direk katılması gerekirdi.Birde bu sistemin bir
milyar üç yüz on sekiz milyon nüfusa sahip olan Çin'de uygulandığını
düşünün!!(10)Ayrıca antik çağda doğrudan demokrasinin uygulanmasının halkın
sınıflara ayrılmasından dolayı olduğunu söylemiştik.Günümüz liberal anlayışında
ise ne katmanlara ne de köleliğe yer vardır.Herkes kanun önünde
eşittir.Doğrudan demokrasinin uygulanamama sebeplerinden biride bireylerin
uzmanlık alanları buna izin vermemektedir Çünkü gelişen ve değişen dünyamızda
bireyler hayatlarında mesleki olarak bir uzmanlık alanı seçmek zorundadırlar.
Sonuç olarak
günümüz liberal demokratik rejimlerde hakim olan özgürlük anlayışı ülke
yönetiminde ''temsili demokrasi''; sosyal, ekonomik, kültürel, olarak ise
yukarıda ayrıntılı olarak tanımladığımız şekilde modern
liberalizmdir.Zincirleme olarak bireyin, toplumun ve ülkenin daha iyi daha
güzel hale gelebilmesi için bu şekilde izah etmeye çalıştığımız özgürlük
anlayışının ön plana çıkması gerekir.Çünkü globalleşen dünyamızda toplumların
gelişebilmesi her türlü alanda terakki edebilmesi için demokrasi kesinlikle
şarttır artı olarak da temsili demokrasi gerekir ki bunun sebeplerini uzun bir
şekilde tahlil ettik.Aynı şekilde üzerinde durduğumuz günümüz liberalizm
tarifinde ekonomik, sosyal, kültürel olarak toplumların ilerleyebilmesi bunları
ne kadar iyi yapıp yapmamasına bağlıdır.Eğer devleti yöneten insanlar ve ülkede
yaşayan yurttaşlar daha iyi bir toplum olmak istiyorlarsa bu anlattıklarımızı
hayatlarında uygulamaları gerekir.
Kaynakça
(1)Constant Benjamin , ''Özgürlük Nedir'', Siyasi Yazılar;1820
(8)Constant, Benjamin ''Özgürlük Nedir'', Siyasi
Yazılar;1820
(10)http://tr.wikipedia.org/Çin Halk Cumhuriyeti Nüfusu
(7)http://tr.wikipedia.org/Ekonomik Liberalizm
(5)http://tr.wikipedia.org/Liberalizm
(2)Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi sayı 24
sayfa 124
(6)Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi sayı 24
sayfa 125
(3)www.istanbul.gov.tr// Anayasadaki Temel Hak ve Özgürlükler
(4)www.makaleler.com/Felsefe Makaleleri/Benjamin Constant/
Caymaz Ceren
(9)www.makaleler.com/Felsefe Makaleleri/Benjamin Constant/
Caymaz Ceren
16 Mayıs 2015 Cumartesi
Kadim Bir Şehir:İstanbul
Çok şey yazılmıştır İstanbul üzerine.Kim etkilenmeyip bir şeyler yazmak istemezki…Her yeri ayrı bir tarih ve kültür.Her yerin ayrı bir hikayesi var.Asırlık çınarları konakları sarayları...Bize yaşadıklarını anlatabilseler kim bilir geçen yüzyıllarda nelere şahit oldular.Bu yüzden çok iyi anlamak lazım İstanbul’u.
İstanbul
dört mevsim de güzel. Ama en güzel zamanları yaz ve bahar aylarıdır. Kışın
verdiği mahmurluktan uyanır koca şehir ve tüm ihtişamıyla bekler misafirlerini.
Kimseden esirgemez güzelliğini, değerini
bilene ve meraklısına da döker sırlarını.Aslında İstanbul koca bir üniversite
içinde bir sürü dersi olan, okuması zevkli, isteyenin kazanabileceği.
Sıcak bir
İstanbul günü.Okul bitmiş ve artık tatil zamanıdır. Arkadaşlarla bir program
yaparsın ve başlarsın İstanbul’u yaşamaya.En güzeli de namaz için bir camide
mola vermektir.Sıcağın verdiği tatlı bir yorgunlukla şadırvanda yıkarsın elini
yüzünü.Aynı zamanda camiyi ve onun tarihini düşünürsün.Gelip geçen insanları,
yaşanan iyi-kötü olayları, acıları mutlulukları…
Kadim
İstanbul’un merkezi suriçi’dir.Topkapı Sarayı, Ayasofya Camii, Sultanahmet,
Eminönü Yeni Camii, Süleymaniye , Fatih ve onlarca daha mükemmel
yapıtlar.Sanatın ve estetiğin aşkla nakış nakış işlendiği tarihe ve yüzyıllara
meydan okuyan eserler.Beyoğlunda uzanan ortaçağın mistik kulesi
Galata.İstanbul’u yazmaya kalksak sayfalar tutar.Ama Üsküdar’ı bambaşkadır.Kız
Kulesi, Aziz Mahmut Hüdayi Hz. Beylerbeyi Sarayı, camileri, konakları ile
mümtaz bir beldedir.Lafı uzatmadan en iyi ifade yöntemi olarak gördüğüm şiire
sözü bırakıyorum.
Canım
İstanbul
Ruhumu eritip de kalıpta
dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda
delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih`ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih`ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul`da bul!
İstanbul,
İstanbul...
İlle İstanbul`da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal,
kaynatır serinliği;
Çamlıca`da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ` Katibim`i...
Çamlıca`da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ` Katibim`i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman
bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul... (Necip Fazıl Kısakürek)
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul... (Necip Fazıl Kısakürek)
10 Mayıs 2015 Pazar
BU KADAR ZOR OLMAMALI
BU KADAR ZOR OLMAMALI
Yanlış zamanda, yanlış yerde, bazen çok yakın, bazense çok uzakta oluşunuz etkilidir. Hep olduğu gibi, doğru zaman bu yüzden hiç gelmeyecektir. Gelmeyeceğini bile bile izlersiniz. Bazen bir gülüşe tanık olur, bazense bir hüzne ortak olursunuz. Yapabileceğiniz tek şey seyretmektir.Zamanın ne taşıdığını bilemezsiniz, ama işte bazen, yanlış çizgidesinizdir.
Benimse inandığım bir şey vardır. Olabilecek şeylerin kendiliğinden olduğudur. Olumlu/olumsuz yapabileceğin çok fazla şey yoktur ve o seni bir şekilde karşılar. Bu yüzden fazlaca uzak durma sebebi oluyor galiba. Hayatta çoğu zaman neyi değiştirmeye gücün yetebilir ki? Karşındakinin istediğiyle orantılı olan bir şey değil midir bu? İnsanların istediklerinde nasıl değişimi etkileyebildiklerini her seferinde deneyimledim.
Hayatımda iki kez atılım gösterdim. Birisi en geri tepebilecek bir adımken geri tepmedi ve hayatınız boyunca alamayacağınız cevabın, içinde dahi bulunamayacağınız bir garipliğin içerisinde kendimi yürürken buldum. Korkularımı silmemi sağladı, çok fazla büyüdüm. Sanki normal kendi yaşam çizgimde yürürken, birisi elimden tuttu ve çok ileriye götürdü. Hayat çizgim geride kaldı, ruhsal bütünlüğüm ise ardı ardına erken doğum günlerini kutladı. Ayaklarım daha sağlam basmaya başladı. En büyük adımım oldu, o minik adım. Sonrasında hayatım kendiliğinden şekillense de, yoldan çıkaran etmenlerde oldu. Taşlık yollarda sürüklendim ama yolumu bulduğumda yine kendimi daha ilerlemiş bir halde buldum. Sorun da bu oldu. İnsanlar hala geriden yürürken senin ileriden yürüyor olman.. Sadece birileriyle yürüyebilmek yerine, yalnız, bir başına yürümene sebep oluyor.
Emin adımların zorlaşıyor. O yüzden ikinci atılım gösterdiğimde kendimi serbest bıraktığım bir andı. Tesadüflerin gerçekleşebileceğine tanık olan bir inançtı. Bir gece anlık gördüğüm sadece bir umuttu. Birşeylerin kendiliğinden rayına oturacağı inancına sahip olmuştum. Ben bulmadım, kesişti bir şekilde. Önce besledim hislerimi, tanıdım, büyüttüm. Adımımı attım, gariptir yine tepmedi. Ama demedim ki, benim ileriden yürüdüğüm yolda, çok geriden gelen bir ruha tanık oldum. Aşkı görmemiş birinin, aşık olunabileceğine inanmaması sonucuyla karşılaştım. Ben hemen iki gün öncesinde güzel bir sohbete aşık olmuştum zaten, oradan sonrasının benim için önemi yoktu. Bana farketmeden elini uzatan birinin ruhu ne kadar karanlık olabilir ki. Ama kendi yürüdüğü çizgide ilerleyenin fark edebileceği bir şey değildi bu. İşte o gün adım atmanın artık yorucu olduğunu fark ettim ve durdum.
Sonrasında adım atmak zorlaştı, kendi çizgimde yürümeye başladım. Kendi yolumda yürüdükçe üzerim tozlandı, fırtınalarda önümü göremez oldum. O yüzden bir süre sonra insanların bıraktığı ayak izlerini dahi görememeye başladım. Çok yoruldum. Uzaktan izledim kendimi, tanımaya çalıştım.Artık bu konuda gözlerim ileriyi görmüyor.
Niye yazdım tüm bunları diye düşünüyordum tam, iki şey için olduğunu fark ettim. İlki anlayamadığım, fark edemediğim adımlar ve istemeyerek/bilmeyerek kırdığım kalpten özür dilemek içindi. İkincisi ise adım atmaktan korkan insanlara yol gösteremeyeceğim içindi. Ben adım atabilmeyi attığım adımlardan önce bir ruhtan öğrendim. Hayattaki temel amacımı bulmamı sağladığı için ona minnet duyduğumu hep belirteceğim. Onun ise hayattaki görevi bana bunu aktarmaktı ve görevini zamanında tamamladı. Hiçbir zaman bana söylediği şeyi unutamam ve bana ilk adımları atmamı tembihleyen, sonraki attığım adımlarımdaki temeli oluşturan, aldığım en güzel hayat cümlesiydi.
Hayat seviyorum demek için bile çok kısa. Seni seviyorum demek bu kadar zor olmamalı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)