14 Kasım 2020 Cumartesi

Göremediklerim



Rutubet ve kömür kokan sabahın birinde yaşlı bir teyze kapımı açtı yüksek sesle görmedin mi evlat dedi

Korkunun ne olduğunu bilen çoğu insan, bu ses tonuyla sorulan anlamsız ve tehditkar soru karşısında sadece irkilirdi. Korkularınla yüzleşmiş olman,  bana karşı seni güçlü kılmaz der gibi, yüksek bir ses ile tekrar görmedin mi diyorum evlat sana hey dedi. 


Hey teyze hey yaşının getirdiği kalın ses ile öyle küheylan konuşarak beni korkutacağını mı sanıyorsun. Ben ne korkulardan ne acılardan ne eşiklerden ne dönüm noktalarından geçtim de geldim bu rutubetli ve kömür kokulu sabaha.

Hey teyze hey sen kendi gördüklerin ile benim göremediklerimi mi yarıştırıyorsun. Hey teyze hey sen benim görmediğimi mi sanıyorsun.

Rutubet ve kömür kokularının olmadığı sabahlarım oldu benim. Derin sessizlik içinde usul usul ilerleyen rüzgarın çarptığı yeşillerin sesiyle uyandım ben kaç sabaha. Sen benim görmediğimi mi sanıyorsun teyze. 

Haklısın görmedim senin karanlık gecelerin, maviden ve yeşilden ve sarıdan uzak olan gecelerin habercisi olduğunu görmedim. Gün ışığının aydınlığında saklanan ben, karanlık gecelerin hatırlatıcısını görmedim. 

Sarının bıkkınlığı senden 

Mavinin ve yeşilin yorgunluğu sende olduğumu göremedim. 

Haklısın teyze ben görmediklerimi yaşadım 


Duymadım mı sandın teyze sessizliğin sesini 

10 Ekim 2020 Cumartesi

Ne ki

Başının dönmesini bin bir tür alamet ile söyler bir tanı koyarsın. 
Aşıksındır peh derler 
Yolsuzsundur hadi yoluna derler 
Sarhoşsundur Ayaş’a bak derler. 
Kimileri kimilerinin ne dediğini umursar
Kimileri hiç umursamaz. 
Kimileri de umursaması gerekeni umursamaz. 

İnsanların hayatında en az 1 ve daha fazlası böyle insan olmalı. Olmadıysa olması için etrafına bir bakmalı. Baktı bulamadı mı bir daha bakmalı arkadaş olmalı önce. Sonra bulmalı. 
Varolanlar için, kıymet bilmeli. 
Ne dediğinden ziyade nasıl dediğine düşünmek yerine ne dediğini ruhuna işletmeli. Kimse için değil ha kendi hem de tamamen kendi için yapmalı. 

Bencilliğin nefretin hırsın ve dahi kötü fazlasının kötü olduğu her şeyin yoğunca yaşandığı şu yüzyılda, en az bir insan olmalı bir insanın hayatında. Olmalı olmalı da kıymette bilmeli. 

Kıymetin bilinmesinin istenmesi dahi bencillik baktığın önemli bir noktada. Şu yüzyılın haline baksanıza. 
Ağlar mısın güler misin? 
Ben dayanamam. 
Kalbim artık dayanamabilir bazı bencillik gibi kötülüklere. 
Ağlamak isyan etmek kavga etmek gibi şeylerin çözüm olmadığını da gördükten sonra, gerçekten kalbim kardırmıyor artık. 
Kalbim zihinlerin sığlığını da kaldırmıyor. 
Çekip gideceğim dediğim zaman da duruyorum bir düşünüyorum. 

Ne zaman ? 

13 Eylül 2020 Pazar

Hep Karanlık

Renklerin etkisi bilmeyen milyonlarca insan arasından yüz binlerlecesi tonunu dahi bilmiyor. Bilmediğini bilmeyen insanların en sevdiği renkler karanlık olmayan renkler. 

Sevginin ne demek olduğunu bilmeyen milyonlarca insan arasında yüz binlercesi sevmenin ne olduğunu bilmiyor. Bilmediğini bilmeyen insanların en sevdiği şey ise " seviyorum" demek. 

Kendine göre deliler gibi seven kişi, bilmediği sevgisi için sevdiğine zulmediyor. 

Cinsiyetsiz olan bu bilmeyişin sonucunu nesillere aktarıyorlar bir de bilmeden. 

Ah ne vardı en başından beri renkleri ve sevgiyi tam anlamıyla öğrenmiş olsaydık.

Kadın değil erkek değil gören göz değil zihinden bahsediyoruz.

Ne güzel olurdu siyah ve beyaz dışındaki tüm renkleri biliyor olsaydık.

21 Ağustos 2020 Cuma

NAZIMLI MEKTUP

Tarihin, saatin önemi yoktur çoğu zaman. Önemli olduğu zaman zihnin bulanıklıktan berraklığa doğru gitmiştir.

Sana Nazım'ı aldım. Nazım aşk şiirleri yazmıyor her zaman ama şiirlerinde her zaman aşk var. 

Çok devrimci, en yürekli, en yürekten bir şair. O yüzden hep yalan geliyor. 

Hislerini derinden yaşayan ve bunu bir şekilde aktaran insan , o hislerin değişiminde ısrarcı olabiliyor. Gitmesinde ya da kalmasında çünkü o devrime inanması lazım, o değişime gitmeyi ya da kalmaya inanması lazım. Bu zamana keder yani, o değişim ateşli boşluğunda da sevmeye devam eder. Bu yüzden şairler hep yalancıdır. En çok yalan söyleyen şairlerdir. En güzelini söyleyen Nazım'dır. 

Bu işin drama kısmı ama Nazım'da anlam veremediğim şeyler var. Sevgi, devrim mücadele ne bilmiyorum. 

Sen de bir parça al.

Aşk kitaplarının almamamın sebebi hayatın işleyişinde  aşktan önce gelen şeyler var. Ama mühim olan şu ki "hayatın işleyişini aşkla yapmak" belki de bu yüzden Nazım seviyorum. Aşkla yazıyor en nefret dolu şiirlerini bile. Demem o ki sevgilim, Nazım hayattakilerin kendisi. Seni hayata karşı, hayattakilere karşı verdiğin, çalıştığım, mücadelenin içinde seviyorum. Belki eskisi gibi şairane değil ama içindeki aynı. 


"kıymet; 

gündüz için geceye,

barış için savaşa 

gerek vardır.

benim için sana. 

beraber kuracağız yeni dünyayı."

12.12.2018

16 Ağustos 2020 Pazar

KARGA

Dün bir kuş ile yarıştım,

Kimin yeneceği düşünüyordum, fark etti.

Su götürmez gerçek şu ki seni yeneceğim dedi gözleriyle.

Durdum ve gidişini izledim.

Daha önce hiç bu kadar güzel bir karga görmemiştim. 


22 Şubat 2020 Cumartesi

Helva



Kara bir tencerede kararasıya kadar pişermiş helva
Bilmeyene
Kaç ay döndü o helva olmayışından
Kaç defa bekledi varlığında.
Ah içi ile içlendi kaç defa şu yürek.
Kırmızı yanaklım deyip durdu da durdu

Tel tel olmuş saçına bir ömür
Temiz yüreğine bir ömür
Şu gözlerine bir ömür
Aldı da gitti bir ömür.
Kalan ben kaldım ben değil
Ben yok oldum bir ömür
Hasret sarar oldu aylar yıllar deviren
Kal kala bir helvanın hatırasında kaldı şu ömür.

Ah bilmeyenim kalbi nuru pak güzel-im
Ömür ömür dedik veremedim kendimden sana bir ömür
Ah bilmeyenim gözü Su güzel-im
Ömür ömür dedik aktı gitti senden habersiz
Vah ki bana güzel-im
Veremedi ömür, akamadı ömür kala kala kaldı helvanın hatrına.

19 Aralık 2019 Perşembe

Dertlemece

Dertlerle mücadele etme konusunda iyi olamayanlar olarak çok yorgunuz. Bazı zamanlar ziyadesiyle kendime kızıyorum. Dert ettiğimiz takıldığımız meseleler bazı hayatlar hatta tanık olduğumuz bazı hayatların yanında karın ağrısı. 
Dert küçümsemek ne haddime dedim ya kendime kızdığım zamanlar oluyor diye. O zamanlar en çok daha kötüsünü gördün bu mu seni eziyor diyorum. Bunlar hep gafletten. Dünyaya kaptırmamızdan kendimizi. Beşer bu şaşar deyip kenara çekilmek daha büyük gafillik. 
Cesur olmak gerek cesaretin bazen korkutmalı bazen cesaretlendirmeli. 
Korkutmalı kısmına çok takılmıyorum. 
Takılmamak gerek çünkü korku insana kendi olduğundan farklı hale sokabilir. 
Şunu çok merak ediyorum. Korkusuzum diyen cesur mudur? 
                                            Cesaretle korkunun kardeşliği nereden geliyor peki? Bu soruların cevapları beni korkutuyor. Sadece sormakla kalıyorum. 

Hep cesur oldum ben, aslında hep korktum bile diyebiliriz. 
Cesareti canlandıran korkudan başkası değil. Korkuya bir şekle sokacak olsak neye benzetirdik acaba. 

Ben gözleri görmeyen kulakları duymayan dili olan titrek bir deve benzettim. Sadece bağırıyor.

Belki seslendiği kişi gittikten sonra ağlıyordur. Bazı zamanlar ağlaması o kadar ifadesiz ki. Bunu karşılık beklemeden karşılık bulamayınca anlıyor o cesaret. 
Bahsettiğim cesaret cahil olan, deli olan, fütursuz olan. Bazı yüreğine güvenen insanlar, aslında görmeyen duymayan bir korkunun telkiniyle cesaretleniyor. 
Ne büyük yanılgı. Yanılgıların içinde boğulan dertleriyle nasıl mücadele etsin nasıl baş etsin dert dedikleri de görmedikleri değil midir duymadıkları değil midir?
bu cesaret konusunda dertlerle uğraşma konusunda ve daha bir sürü o an sadece kendimizde olduğunu düşündüğümüz dertler sorular. Bunları soru sormadan bulmamız ağır güçlü bir tecrübe kanımca.

25 Şubat 2019 Pazartesi

SUS


Göğe bir senin gözlerinle bakabiliyorum
Uçan atlı karıncaların arasında
Senin beni bekle dediğin yer de
Senin gözlerinden sana doğru bakıyorum

Nasıldı beni sevdiğini söylememen
Sus gözlerin çok güzel bakıyor dersin bana.
Mavi ay altında göğe senin gözlerinden bakıyorum
Sus gözlerindeki çocuk susuyor

KARA ŞUBAT






Şubatı severdik
ısıtmamız gereken iki el var diye
Hatırlıyorum
Sonra o kadar soğudu ki şubat
Isıtacak eller kalmadı
Ellerimiz üşüdü
Kalbimiz
Buz olup da çıt kırıldım oldu kalbimiz.
Öyle bir Şubat ki
Rüzgar her estiğinde bir parça götürür kalp kırıntılarından.
Şubatta melekler geldi teselliye
Soğuğu ısıtmaya
Rüzgara bir fısıltı
Bir sır vermeye geldi
Sonra alıştırdı rüzgar, alıştı şubat
Sadece toz aldı götürdü rüzgar
Ellerimiz ve kalbimiz hala üşüyordu.

KİRLİ




O zaman izleyebilmeli insan sevdiğini
Her zerresinde gözleri bozuk bir nakışçı takılı kalmalı
Vitrin saflarında öbek öbek olan insanlar.
Vitrinde sayfaları da dizebilmeli.
Tekrar düşününce insana fazla olgular düşünce.
Fazlalaşan sadece karmaşa belki de.
Çok karmaşık bir düzen içinde
en temiz yolun hangisi olduğunu
bulmak istiyorsa insan.
Bunun farkında vardıysa.
Bir daha temizlenemeyeceğinin de farkına varmalı.
Belki de temizliğin
neyden ibaret olduğunun farkına varmalı.
O vakit arzuladığı ne varsa
ona bir adım daha yaklaşmalı.
Dağlanan kalpler
yüreksiz bedenler
dünyayı kirlettiği kadar temizleyebilmeli.

25 Ağustos 2018 Cumartesi

Eğer bir şeylerin değişeceğini bilseydim, sevgiyle yoğrulmuş bir kalbin içinde ki nefret kadar bile olsaydı da, inansaydım sana seni baştan yazmak için canımı hiç sayardım, tüm isteğim canım için olsa bile. Ama öyle bir inançsızlık içindeyim ki sana karşı, sen beni öyle bir inandıramadın ki kendine. İnanmak için ağlayarak dua ettiğimi bilirim. Bir sen var ki senin en içinde sana düşman olan. Daha kötüsü bunun senin farkında olmayıp sen olarak kabul etmen.
düşmanlık öfke nefret kin hırs aklıma gelmeyen başka kötü özellikler bunlardan hiç biri olmadan bir insan kendisine nasıl bu kadar kötülük edebilir. Senin yaptığın dünyanın en kötü şeyi. Sen kendine izin vermediğin için sen kendine bu dünyada huzurunu bulmana rağmen bulduğunun farkında olmana rağmen ve dahası bulduğuna inanmana rağmen bunu kendine zulm etmeyi başarabiliyorsun. Huzurun zulm olmuş oluyor. Zulmune de.
ağlamak istiyorum.
 Nedenini belki tek seferde mümkün olmayacak kadar zor anlatırım
ama bunu hissettirebilirim ki bunun hissedilmemesi beni mahveder

ağlamak istiyorum nedenini size anlatamayacağım.
ağlama istiyorum içimi boşaltırcasına ağlamak
ağlamak isityorum çözemediğim bulmacaları diri birini yakarken ki acısı gibi acı hissederek çözmekten kaçmak istiyorum.
Ağlamak istiyorum sesimin o duyulmayan sesimin bağırmaktan kısılasıya kadar ağlamak istiyorum.
Kimsesiz değilim evet kimsesiz değilim ama hiç kimseyle de değilim
muammamı gözlerim kapanmadan önce çözmek istiyorum ve bu istek beni her seferinde derin dehlizlerin derinliklerine itiyor.
Karanlık olmayan ama sessizlikten başının ağrıyacağı bir derinlik düşün . O derinlikte ağlıyorum
içime ağlıyor gibi
ağlamak istiyorum çünkü uğruna canımı verebilecekken canımdan almasını izlemek beni mahvediyor
canımın acısını dillendirmek için hissettirmek ya da anlatmak değil bu.

20 Mayıs 2018 Pazar

Paralel Evren




Bir koku bir sarılma kahverengi 4 göz
Paralel evren de bunların değeri sadece huzur
Bir koku
Boyuna sürülmüş kurnaz bir koku, bilekte kalan naiflik
Bu koku mübah
Bir sarılma
Kumsalın denize kavuşması
Kumsalın dinginliğinin denizle dalgalanması
Dalgaların kayalar arasından kumsala ulaşması
Üstünde uçan martıların dans etmesi
O martıların sessizlikle olan uyumu
Bu sessizlik mübah
Kahverengi 4 göz
İkisi diğer ikisinin içinde
Mahzun olan ikisi
Kurnaz olan ikisi
Kahverengi gözler ufuğun yoksunluğuyla
Mavi ve yeşilin kırmızılığıyla
İnce bir varoluş
Paralel evrende bu varoluş mübah.

19 Mart 2018 Pazartesi

Arya Bilmiyorsun


Ne kalem ne de rüzgarın müziği anlatabilir bazı olmayışları. Varken yok olmak değil aslında bahsettiğimiz yok oluş. Hiç olmayanın olmayışı. Sesimizin olmadığı bir dünyada çığlık çığlığa geziyoruz her birimiz.
 Ben sesimi bulduğum anda dünyam değişti. Olmayan bir dünya da varım artık. Bunu sana söyle anlatabilirim Arya. Bir sessizlik düşün ve onun sahibinin bulduğu anda yok olduğunu. Daha zoru da gerçek dedikleri şu güneşin etrafında dönen dünya yaşantısında alıştığın anda oluyor. Baştan yok oluyor sessizlik.
Onsuzluğa alıştın, yaşam hücrelerinin en temel maddesi onsuzluk çünkü. Şu demin bahsettiğim dünyaya azıcık alıştığın zaman, karşına bir şey geliyor ve seni en baştaki yok olma haline döndürüyor. Sakladığın her acı evet acı, keder, hüzün bunların hepsini huzur kalıbına soktuğun halde özüyle tekrar geliyor Arya.
Arya yaşım aldı başını gidiyor. Ben artık onsuzluğun özüyle bu kadar hem hal olmak istemiyorum. Biliyorum ki sen de benim için bunu istiyorsun ve diyorsun ki istemediğin ne varsa o bir gün seninle karşılaşır. Bunu biliyorum ama sen onsuzluğun özüyle baş başa kalmak ne demek bilmiyorsun. Bilmeni de istemem. Çünkü ben artık onsuzluğun her halini seviyorum. Senin bu kadar sevmeni istemem. Hem hal olmak istemiyorum dediğim ne varsa haddinden fazla seviyorum Arya ve bu beni yaşlandırıyor.
Senin bunu anlaman için önce onunla olman daha sonra onsuz olman gerekiyor. Bu artık mümkün değil. Sen beni anlayamazsın belki ama ben seni çok iyi anlıyorum. Hiç olmayanın yok oluşu. Çünkü ben her onsuzlukla tekrar karşılaştığım zaman ikisinin birden özüyle mücadele ediyorum. Bu mücadele hakların yoksunluğundan olan bir mücadele değil. Bunu anlayabiliyor musun?
Arya seneler asırlar geçiyor da aşıkların hikayeleri dilden dile gezmeye devam ediyor. Onla benim hikayem dilden dile geçecek cinsten bir aşk hikayesi değil. Çünkü herkes gibi senin de düşündüğün şey değildi o. Ama onsuzlukla benim hikayem yürekten tünel açıp geçecek cinsten. Bunu bir tek sen anlayabilirsin. Anladığını da derinliklerinde saklayabildiğin için. Sen hiç varken de yok bildin mi onu. Benim seni anlayabilmem bu Arya ben iki yokluğu da özüyle ve kalıbıyla gördüm. İçinde sakladığım ne varsa hepsini ona ben anlattım. Benim sandığımdı o ve onsuzluk. Onsuzluk beni severken onun beni sevmemesi ne demek sen bilmiyorsun. Bunun insana evrendeki herhangi bir canlıya neler yaptırabileceğini bilmiyorsun. Onu ve onsuzluğu sevmenin ne demek olduğunu sen bilmiyorsun. Ben ikisiyle de sevişmişken senden daha çok bileceğim.
Bana kızmanın çok bir anlamı yok çünkü ben şu daha önce de söylediğim dünya var olduğundan beri ve yok olacağı güne kadar onu ve onsuzluğu seviyorum seveceğim bunu hiçbir zaman unutma Arya.


15 Ocak 2018 Pazartesi

Ağlayan Kaya

Kalbim bir başka çarpardı bir zamanlar,
içinde olduğu vücuda değil de başka bir vücut için çarpıyordu sanki.
Günlerden bir çarşamba günü
kahvehaneden çıkarken kül tablası gibi kokuyordum
ciğerlerimi gül bahçesine çeviren bir rüzgar karşıladı
kapıdan çıkar çıkmaz.

 Nasıl şükretsem azdı bu bahçe için.
 Yürümeye başladım ama nereye gittiğimi bilmeden.
 Eve gitmem lazımdı.
Ayaklarım benden izin almadan hareket ediyordu.
Kayboluş bu
Zamandan uzaklaştım. Herhangi bir zaman dilimi beni etkilemiyordu.
Dünya o sıra benim yüzümden durmuş ya da benim için durmuştu.
Yukarı doğru çıkarken bedenimin nasıl baktığını gördüm gökyüzüne .
Yıldızlara aya bakıyordu. yüzünde ki tebessümün sıcaklığını
an ve an hissediyorum hala.
Tekrar zamana dahil olduğumda ağlayan kayanın üstünde yatıyordum.
Sahiden de yukarıya bakıyordum
yıldızlara aya bakıyordum.

Bir güvercin aradım bu karanlıkta sevgilime haber yollamam lazımdı
ruhumdan seslendim aya bak aya bak aya bak
duydu sesimi yemin ederim duydu bana baktı baktı durdu.
Sigara yaktım dur dedi çok içmişsin içme
attım hemen kayanın altına düştü.
Olur da kurumuş otlardan yangın çıkarsa ne yapardım dedim
İçimdeki yangından daha fazla olmaz söner.
Yukarıya doğru çıktım sevgilimin yanına
elini tuttum avucundan öptüm
gözlerinden öptüm
saçını arkaya attım alnından öptüm.
Kalbim nasıl çıkmak istiyor yerinden
elini kalbimin üstüne getirdim sakinleşti.
Bir daha öptüm elini,
ayaklarımızı sallıyorduk aydan aşağı
ayaklarımız çarptı birbirine
dizine yattım elini bırakmadan uzandım boylu boyuna yanında
saçlarıma götürdü hemen elini
ananemin başımdan bit ayıkladığı zamanı hatırladım.
Ananemden daha güzel ayıklıyordu başımda ki bitleri.
Nasıl da ince ince geziyor saçlarımın arasında.
Ağladım sonra çok ağladım, elimi bırakma saçlarımdan çekme elini dedim
hiç konuşmadı saçlarımdan çekmedi elini
dizinde döndüm öptüm dizini
iyi ki geldin dedim sustu konuşmadı.
           hiç gitmedim ki
eğildi başımdan öptü beni.
Gözlerim yerinden çıkacaktı neredeyse
elini kalbimin üstüne koydu küt küt küt
yeryüzüne baktık.
Ağlayan kayanın üstünde bedenim yatıyor
az aşağıda annem ve babam mutfakta.
Birisi kitap okuyor gözlüğü burnunun hizasına inmiş
bisiklet sürüyor birisi onu gösterdim.
Bak dedim ne güzel bisiklet dimi
konuşmadı
Çok sustun dedim, konuşmadı
         hep ben konuştum
Çok özledim seni
bit ayıklamanı çok  seviyorum.
konuşmadı doğruldum,
ağlıyordu.
Sustum bende ağladım
artık gitme vaktim geldi gözyaşı inerse biz kalamayız.
Gittim ağlamadı sustu yine ben ağladım
zaman dahil olduğum da gözlerim yanıyordu
gözlerim yanıyor.
Ağlayan kayanın üstünde, ben ağlıyordum, ay da sevgilim.
Kalamadım sustu hep ağladı kalamadım.
Ciğerimin tazeliği hala yerindeydi ne ağlamak ne gücenmek ne kızmak hiçbir şey bu bahçeyi etkilemiyordu.
Artık eve gitmem gerekiyordu.
Sigarayı yakamadım rüzgardan
sanki gülüyordu bana yakamadım diye
içmedim yola koyuldum.
Eve vardığımda yeni uyanmıştım.
Annem kapıda bakakaldı bana
sarıldım ona.
Özledim anne seni dedim
ağladı o da
siz kadınlar neden hemen ağlıyorsunuz bizim canımızı daha fazla acıtmak için mi dedim anneme
güldü.
Odama geçtiğimde ikinci kez uyanmıştım.
ağladım
biz erkekler neden durduk yere ağlarız, yoksa erkekler ağlamaz diye mi.
buluttan yağmur nasıl iner aşağı gümbür gümbür
gözlerimden öyle indi aşağı yaşlar
ağladım erkeklerin ağlamayacağı kadar ağladım.

hiç gitmedin sen  benden diye ağladım
sustum
sen benden hiç gitmedin.

13 Kasım 2017 Pazartesi

Ay'a Doğru

Kanatlarım yeşil ışığın altında saklı
Uçabilirim
Yeşil ışığa doğru göğe doğru Ay'a doğru
Kanatlarımın altında bir karanlık
Karanlık
Mavi bir karanlık
Başımı iki kanadımın arasında tutuyorum
Çıkmıyor
Sessiz mavi bir gecekondunun en kuytu köşesi
Benim mabet diye kullandığım iki kanadımın altı
Başımı göğe çıkartamıyorum
Yeşillikler arasında Ay ışığı beliriyor arada
Mavi kuytum şenleniyor.

6 Kasım 2017 Pazartesi

Kutsiyet



Apaçık görüyorum gözlerimi kapayınca. Bütün gün gördüklerim taşımaz hiçbir değer. Düşlerde hep sen varsın, varolduğun kadar güzel bakıyorum sana. Gölgeni bile aydınlık görüyorum, gözlerim karanlığın dibindeyken. Kutsiyet bu olsa gerek. Seni gördüğüm gibi güneşi göremediğim zamanlarım oluyor. Güneşten aydınlık bir cismani şey olur mu ?

Gecenin karanlığında gökyüzüne baktığım zaman, aydan yansıyan güneşin değil senin ışığın. Bir kere seni gördükten sonra göremeyen gözler biliyorum ben. Göremezsem seni eğer karanlığın gözleri de aydınlanmış olur o vakit.

22 Ekim 2017 Pazar

Hazirana Sitem

1


Sana kızgınım haziran
hakkını vermedin haziranlığın
tutulması için verilen sözler
hayata dair, sevgiye dair , bana dair verilen sözler

Sende verildi hep tutmadın
sana kızgınım haziran
Mavi gözlü devi de sen yıktın
en güzel sözleri söylettin haziran sen
en güzel olmazları da sakladın
sana kızgınım haziran

ben seni vefalı bilirdim
unuttun unutturdun
unuttuğunu unutturdun ,
yağmur yağdı, güneş açtı, deniz coştu hep unutturdun.

kendimizi bile unutturdun
kimiz biz dedirttin bize
günah keçisi sensin haziran
haziranlığın hakkını veremedin.

2


sene geçti haziran
yine seninle karşılaştık anılarda
niye sen hiç düşündün  mü?
ben sana kızgınım haziran
suçun yoktur
olmalı olmuştur belki
bitmeli bitmiştir
sevmeli sevmiştir belki
ama ben sana kızgınım haziran

sen yine de bırakma bizi
gözet ayrı ayrı
duy sesimizi
atan kalbimi duyabilir misin
görülen düşleri
duyulan sesleri
sen ayrı ayrı gözet bizi haziran

3


haziran sana son sözlerim bunlar
bir sokak vardı hani
güneşin destursuz girmediği
sen destursuz girmiştin
elimi sen tutmuştun
gözlerime sen bakmıştın
bakma demiştin sen
sonra bir gar vardı
bir cami bahçesi  hatırladın mı
sana kırgınım haziran destursuz çıktın karşıma

4

hazirana anlam

haziran bu sefer değil ama sana başka diyarlardan yazacağım
gezmediğin, görmediğin diyarlardan,
yelkenli atlıların uçtuğu diyarlardan,

aslı olmayan yerden
aslında olduğum yerden

gök kuşağında ki siyahtan
cennetteki ateşten
keskin bir kılıcın ucunda ki tüyden
haziran aslı olmayan
aslında olduğum yerden

5

hazirana şiir


bir gün olacak ya gideceğim
gideceğiz
üzülme yok olduğuma
şükret devam eden hayatına
rüyalarında kanma uyanınca yıkar aslı


ağır ağır gidiyorum
ağır ağır kapanıyor gözlerim

hatırlarım kapanmadan önceki son anı
hatırlatır bana an geçen yılları
güneşin destursuz girmediği sokakları  uzun olan yolları
üzülme dur izle
belki kalışım kalmayışım olacak
kalışım kalmayışımdan kötü olacak


6

hazirana veda

elveda haziran
sende sensiz kaldım ben
istediğim bu değildi
elveda haziran

14 Ekim 2017 Cumartesi

Korkular

Bugün günlerden ne bilmiyorum gecelerden bir gece, fikrimin ince gülü çalıyor arkada ben biraz hüzünlüyüm. Biraz doluyum nasıl ne zamandan beri böyleyim hiç bilmiyorum. Anlamaya çalışmak için düşünmeye vaktim olmadı. Erteledim sürekli düşünmeyi erteledim. Bu zamana kadar bir sorun varsa onu çözmekten yanaydım hep. Ne zaman bıraktıysam bunu bilmiyorum ama beni karıştırdı. Şimdi nazen de sevgilim çalıyor. Karışığım çok karışık. böyle nereden başlanacak nerede bitirilecek bilmediğim bir karışıklık. Hayır aşk acısı çekmiyorum en son aşk acısı çektiğim zaman haftalarca kimseyle konuşmamış sürekli eğlenmiştim düşünmemek için. Ondan öncesinde de günlerce evden çıkmamış yemek yememiş siyah zifir kusmuştum. O günler baya geride kaldı. Aşk acısı çekmiyorum evet. Bunları yaşadığımda çocuktum evet her anlamda çocuktum. Yoksa çocukluğumdan gocunmam. Ama o çocuğa bir daha aşk acısı çekmemeyi öğretti o zamanları. Sonra başka bir çocuk geldi içinden yine. He bir de bu var "içinden geldiği gibi" yaşamaya çalışmak. Ne tuhaf dimi böyle güzel bir şey için uğraşmak. Asıl olması gereken için uğraşıyorsun. Evet bu da içimdeki çocuklardan bazılarını dövdü bazılarını arsız etti. Bak yavaş yavaş çıkıyor karışıklığımın sebebi. Şu anda bir çapkına yangınım çalıyor. Çapkın olmak ne demek. Gözlerine bakmadan sarhoşum sarhoş diyor ince saz. Nasıl bir şey görmeden sevmek sevmeden hissetmek. Çapkın bunu yapabilen mi? Ben bunların ne anlama geldiğini senelerce önce unutmaya başlamıştım. Önemi yok zaten. Birine bir şeye o kadar ait olamazsın hatta olmamalısın. Hiç bir şey bitmeyecek değil. Eğer öyle bir yola girip kaybedersen aidiyetini. Kendini bulman da o kadar zor oluyor. Hayatlar başka hayatlar bize neler öğretir neler gösterir ama hiç biri kendi yaşadığımız kadar etki etmez bizde. Babam derdi hep "Yaşanılan her şeyi tecrübe edecek kadar ömrün olur mu bilmezsin ömrün olsa gücün kalır mı acaba? ". Çünkü ben içinden gelen her şeyi içinden geldiği için yapıp, iyi mi kötü mü sonra öğrenip ona göre ders almayı planlayan ama hiç alamayan biriyim. Pişman olmakta yok tabi çünkü sonuçta bir şey öğrendin hem isteyerek yaptın. Haklısın baba o kadar ömrümüz olsa bile o kadar gücümüz olacak mı biliyoruz. Zaten bizler genelde gücümüzden fazlasına ilgi duyarız. Cesaret midir? Belki birisinin cesaretidir. Kaç ruh var içinde kaç çocuk. bir vücuda kaç kişilik sığar en fazla. Belki kaç insan tanıyorsan o kadar sığar. Tanımak nasıl olur kaç kişiyi tanırız acaba. Zor bunlarda bir insanı tanımak zor tanıdığını düşünmek buna inanmak daha kolay ve biz insanlar genelde kolaya kaçarız. Karanfil kokuyor sigaram diyor arkada bir ses. Zulam da ki mahsun resmin. Bazen o bile yüzüme bakmıyor. Bazı zamanlarda kaybettiğin insanları tamamen kaybedersin. Hislerini hatıralarını sesini nefesini sıcaklığını her şeyi kaybedersin. Kayıptan çok pişmanlık yorar seni bazı zamanlarda. Kaybetmeden sevmeli insan. Sevmeli sevmeyi sevmeli. Kurtar Allahım beni bu aşkın kederinden çalıyor şimdi. Diyor ki yani Allahım ben çok sevdim beni bu sevdandan al. Sevdanın kederi de sevdaya dahil değil midir? Ne dedik sevmeyi sevmeli insan  sevginin her şeyini. Hasretini kederini kaybını hatta ölümünü bile. İyi güzel şeylerin yanında bu kederlerin içinde olduğu sevgi. Kutsiyete ermeden önceki en kutsal yerde. Ne demiş şair kılıklı adam ;

Kendi kalabalığın arasında kutsallara vakit ayırmak.
Sevdiğin kadını sokakta gördüğün kadınlardan ayıran anlamı kutsal saymak,
kutsalların arasında kendini yitirmek.
ky


Bu şiir bana hep şu ayeti hatırlatır. "Allah, der ki; kimi benden çok seversen onu senden alırım... ve ekler , o'nsuz yaşayamam deme, seni o'nsuz da yaşatırım... ve mevsimler geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur... aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya işte.. olmaz dediğin ne varsa hepsi olur.. düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın.. en garibi de budur ya, öldüm der durur, yine de yaşarsın."

Kimi ondan çok seversen senin sınavın senin zorun o olur. Yapmam dediğin ne varsa yaparsın. büyük konuşma senden büyük Allah var. Bunları düşündükten sonra nasıl seversin nasıl korkarsın kaybetmekten. Nasıl bağlarsın yüreğine bir sevgiye bir yüreğe. Şimdi de aklıma Can Yücelin bağlanmayacaksın şiiri geldi. Şiirde diyor ya " İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları…"
Ben Ay'ı sevmeye başladım mesela ben baktığım zaman ona o benim, benim sevdiğim. Gözlerim görmeyi bırakana kadar oraya ne zaman baksam orası benim. Olur da gözlerim vazgeçerse bir gün bakmaktan. Karanlığı severim o benim olur. Karanlığın içinde ki Ay'a giden yolu gözlerim. Ay da bekleyeni beklerim. 
Bilmeden görmeden karanlığı konuşmak öyle beylik laflar etmek ne de kolay değil mi? 
Beylik laflar çok can acıtıyor. 
Hangimiz sevmedik çalıyor şu an. Ne diyordu herkesten bir anı saklar bu ömür herkesin acısı sevgisi kadar... O beylik laflar kadar canın acıyor. Ne kadar bilirsen bil korkularınla yüzleşeceğini her seferinde korkuyorsun kaybetmekten sevdiğini, bağlanmaktan sevdiğine. Daha da acımasın diye korkmuyorum diyorsun sakladığın kadar korkuyorsun aslında. Uzaklaştırırsın etrafındaki dostları etrafındaki yürekleri. Bu sefer yalnızlığını dert edersin. O kadar karışırsın ki korkunla, yine korkunla korkarsın.
Korkularını bıraktığın zaman kaybedeceğin de bir şey kalmıyor insanın, kaybedeceği bir şey olmayınca korkacak bir şeyi de olmuyor insanın.
Korkularıyla yaşayan sevdiklerinden korkan insanlara selam olsun. Yüreği güzel insanlar.

1 Ekim 2017 Pazar

Overrate


Toplumda bazı şeyler fazla abartılıyor diye gerçekten kıymeti varsa bile gözden kaçıyor. Özellikle sosyal medya bu konuda çok etkili hatta sadece o etkili bile olabilir. Bugün arkadaş grubunda sosyal medya hesabı olmayan biri diğerlerinden daha sonra haberdar oluyor. O yüzden sadece diyebiliriz. Ama asıl mesele o değil. Asıl mesele çok dile düşen hatta "overrate" olan şeylerin dikkate alınmaması. Bu da bazı "cool" grubun diktesi. " Abi herkesin dilinde zaten ne gerek var kafası çok var. " Sözüm meclisten dışarı tabi. Bir dostuma küçük prensten bir metafor anlattım. Overrate olduğunu düşünmeyenler bilir prensin sönmüş yanardağını temizlemesi. Bana dedi ki " kanka bence küçük prens çok overrate oldu. Fazla dikkate alma. " bunu söyleyen dostum bilmeyen birisi değil aslında o beni şu konuda uyardı. " Abi herkesin dilinde bilen bilmeyen sana da aha yine ondan konuşuyor demesinler" falan filan bu da mesele değil asıl mesele. Gerçekten o metaforun sende etkisi olacak olupta etkisi olmaması. Neden çünkü herkesin dilinde. 
Can Yücel'in olmayan şiirlerin altına Can Yücel yazanların dilinde. Popülerliğin getirdiği bir şey sanırım bu. Farklı bir kafa. İlk insanlardan bu yana toplumu felakete sürükleyen şeylerden birisi bu. Felaket derken kan revan değil asıl felaket cahillik ben bilirimcilik. Hatta bir noktada bencillik. Böyle şeyden uzak durmak fayda ama durabilmek ne kolay dimi.  Bunları bilen hatta etrafına naçizane anlatan insanlar bile yer yer "overrate" deyip ciddiye almıyor. Alması gereken detayı almıyor. Detaylar kafa yorar ama uzun vade de hayat kurtarabilir. Gözden kaçırmamak lazım. Kaçıranlar olarak çok konuşuruz. Ama kaçırmamak dileğiyle... 
Son olarakta yanardağı anlatmak istiyorum biraz overrate ama idare edeceğiz artık. 
 "Benim her gün suladığım bir çiçeğim var, dedi. Haftada bir süpürdüğüm üç yanardağım var; biri sönmüştür, ama ne olur ne olmaz, gene süpürürüm. Ben yanardağlarıma da, çiçeğime de yararl oluyorum. "

Ne olur ne olmaz diye sönmüş yanardağını her hafta süpüren bir yürek. Burada overrate olan yüreğin büyüklüğü mü küçük prens mi ? O detayı kaçıranlara selam olsun...


10 Temmuz 2017 Pazartesi

Yılandan Korkmam







"Geçtiğimiz günlerde Konya da ufak bir yılan ısırdı beni. Yılandan hiç korkmazdım ama ısırınca en az yalan kadar korktuğumu anladım. Yine de korkmuyorum. Yalandan da yılandan da. Neyse olur insan başına gelir dere kenarında oturursun bir bakarsın hiç ummadığın zamanda ummadığın yerden ısırmıştır hayvan...


Sonra İstanbul'a geldim arada olan tatsızlıklar tadı tuzu onlardan bahsetmiyorum bile. Yeni odama taşındım bir güzel temizledim falan eskiden kalan arkadaş pencerenin önünü dolu kullanıyordu. Ben boşalttım. Yatağımın yanı pencere altında da minik bir sehpa üstünde " biraz bilgisayardan işlerimi halledeyim de öyle yatarım " dediğim ama halletmeden yattığım bilgisayar. Neyse bir güzel uyudum. Sabah saat 08.10 da arkadaşım beni uyandırmak için arıyor. Bilgisayarın yanında telefon alıp yastığımın yanına koydum bir daha arayacağına güvenip uyanamayışımı garantiye aldım kendi çapımda. Sonra saat 8.45 uyandım artık bir kaç kez arama sonucu. Kalktım doğruldum yerde bir sigara. Hiç birimizin içmediği türden. Ben farklı takılıyorum sarıyorum falan sevindim " iyi sabah sigarasına uğraşmayacağım" sonra bir baktım sehpada bilgisayar yok. Şarj kablosu duruyor kendisi yok. Koştum diğer odalara arkadaşlar mı aldı diye yok. Dedim gitmiş bilgisayar adam bir de sigarasını düşürmüş. Ne yalan söyleyim üzüldüm malın gittiğine bile üzüldüm. Bir de ihtiyacın varken gitmesi üzdü. Neyse Allah'tan dedik vardır bir hikmet. Polis falan formaliteden bir sürü şey. Boş yani biliyoruz. Buz gibi bir su içtim sıcaktı havalar zaten iyi geldi.


Sonraki gün telefonum şarjı %3 kırmızı işim de var kapanmaması lazım eve geldim. Şarj dolmuyor temassızlık var sanırım şöyle aşağı yukarı bir yaptım elimde kaldı şarj aleti. Gecenin bir vakti şarjım bitti şarj aleti yok neyse komşu komşunun külüne muhtaç hesabı rica ettim şansa varmış onda da aldım geceyi kurtardım."






Şimdi bunların hepsi yaklaşık 2 hafta içinde oluyor tabi başka başka şeyler de oldu büyüklü küçüklü. Bazen hepsi üst üste gelmiş gibi olur hayatına göre. Ne hayatlar var unuturuz aslında ama görmediysek ya da kendimizde kaybolduysak üst üste geldi deriz. Bıkar yoruluruz. Demem o ki dostlar bazen çok güzel sınanıyoruz çok güzel. Şikayet edip ölmeyi bile istersin gafletle ya da gerçekten samimiyetle anlam bulamadığın için yaşantında. Ama alıyorsun işte nefesi kendi imkanlarınla ölmek kurtuluş değil zulm. O yüzden bunu bir kere çıkarmak gerek kafadan. Diyelim ki Allah bizi seviyor Allah bizi fazla sınıyor sabrını selametin için sınıyor. Fazla sevildiğini de düşünme o da biraz hoş olmaz tabi. Demek istediğim bunun en ikna edici açıklaması bu. Ne bu dünyaya çile çekmeye geldin ne de herkes sana düşman. Tek mesele sorunların büyük küçük sorunların karşısında nasıl durabiliyorsun. Sabrın sonu selamettir duruşunu çok seviyorum. Keşke ben dahil herkes onu hakkıyla yapabilse. İyi düşün iyi olsun var bir de. Baktığın zaman iyi düşündüğün için iyi olmasa bile kötü düşünmediğin için kötünün olmaması iyi. Her koşulda iyiyi düşünmek biraz daha akıl karı. Yakınlar eşler dostlar bunların da kıymetini bilmek lazım iyisinde kötüsünde. E sadece kötü şeyler başına gelmiyor zaman zaman sen de kötülük edebiliyorsun insanlara hatta eşine dostuna bile. Buna rağmen yanında var olanlar varolsun. Her şey Allah'tan yalanı da yılanı da sen öyle güzel sınanıyorsun ki kendi hesabında sabrını göster iyiliğine sahip çıkmaya bak.





İçini bil mümkünse bildir. İyiliği iyi şeyleri paylaşmak yerine zamanına göre teşviktir davettir. Ama her şeyden evvel sabır ... Bir de eş dost Varolsunlar...